top of page
  • Dmt Krhn

Ah! Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon.

Güncelleme tarihi: 11 Mar 2018

Herkese yeniden merrrhaba. Bu yazımda "Frida Kahlo'nun Hayatından" ve "Aşk ve Acı" kitabından çok kısa bahsedeceğim. Frida Kahlo'yu duymayanız yoktur, ancak birçoğunuz eminim onu sadece kulaktan dolma bilgilerle tanıyorsunuz. Bu yazıdan sonra Frida'yı daha iyi tanıyacağınıza eminim.

Bu yazımı "Frida'yı sadece bu ara popüler oluşundan dolayı değil de onu kalpten seven ve onun acısını ve aşkını gerçekten anlayan kişilere" armağan ediyorum.



Frida Kahlo, dört kız çocuğu bulunan bir ailenin üçüncü kız çocuğuydu. Üç kız kardeşi olmasına rağmen bir erkek çocuğu gibi büyüdü.

6 Temmuz 1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da dünyaya geldi. Ama o, doğum günü tarihini Meksika Devrimi’nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 olarak kabul etti. Çünkü Meksika'yla birlikte yeniden doğmuş olmayı istiyordu. Frida, her zaman kafaları karıştıran ve kimsenin net bir şekilde bilgi sahibi olmadığı doğum günü tarihi hakkındaki bu bilinmezlik için şunları söylüyor:

"Ah, ne çok gülmüşümdür bu olaya! İnsanlar, doğum tarihim konusunda ne yapacaklarını asla bilememişlerdir. Ne zaman doğdu bu kız? 6 Temmuz 1907'de mi ? Yoksa 7 Temmuz 1910'da mı? Onların işin içinden çıkmak için gösterdikleri çaba beni pek eğlendirmiştir. 1920'da doğdum. Mevsim yazdı. Kısa zaman sonra el Gran Insurrectı Emiliano Zapata, Güney'i ayaklandıracaktı. Evet, ben bu şansa sahip oldum işte; Benim tarihim 1910'dur. "



Talihsizlikler Frida'yı 6 yaşında yakaladı. Geçirdiği çocuk felci sonucunda bir bacağı diğerinden daha zayıf kaldı. Çocuklar bu hastalıkta solunum yetmezliği nedeniyle ölürken, babası onun en büyük motivasyon kaynağı olmuş ve Frida sağ bacağındaki incelme ile bu hastalıktan kurtulmuştu. Bu onun okul sıralarında “Tahta Bacak Frida” olarak anılmasına sebep oldu. Bu yüzden tüm hayatı boyunca hep uzun etekler giydi. O bu anılarını şu sözlerle anlatıyor:

"Chapultepec'teki düşüşümle daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir, bilmiyorum. Ama kesin olan bir şey varsa, O da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur."



Frida, güçlü zekası sayesinde sağlam bir eğitim aldı. Bir prestij sembolü sayılan Ulusal Hazırlık Okulu’na kabul edilen ilk kız öğrenci oldu. Bu okul kişiliğinin ve karakterinin gelişmesinde büyük rol oynadı.

Frida 18 yaşındayken, o zamanki aşkı Alejandro Gomez’le okuldan eve dönerken bindikleri otobüs bir tramvay ile çarpıştı. Çok sayıda yolcunun ölümü ile sonuçlanan bu kazada Frida ağır yaralandı. Yolcuların tutunduğu kalın bir çubuk Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Omurgasının bel bölgesi üç noktasından, leğen kemiği, köprücük kemiği, kaburgası ve sağ bacağı 11 yerinden  kırılmıştı. Kendisi bu kaza ile ilgili şöyle söylüyor:

"O andan itibaren artık kafa bedene yanıt vermiyordu. Beden beni kapladı, her lifi kendisine verilmiş işlevin sınırlarını aşarak korkunçluğun doruğuna tırmanıyordu. Ve o zamandan beri o duyumsama, bedenimin tüm yaraları bir mıknatıs gibi kendine çektiği duygusu beni hiç terk etmedi."



Bu kazadan sonra Alejandro ve Frida eskisi gibi görüşmez oldular. Ancak Frida ona mektup yazmaya ve ondan cevap beklemeye devam etti. Yazdığı bir mektubunda Alejandro'ya şöyle diyordu :

"Başıma gelen en iyi şey, acı çekmeye alışmaya başlamam."

"Ne denli acı çektiğimi düşünemezsin. Her sancıyla birlikte gözlerimden yaşlar boşanıyor."




Kaza sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Kırıklar nedeniyle uzun bir süre vücudunun büyük bir kısmı alçıda kaldı. Daha sonrasında alçının yerini demir korseler aldı. Yatağa bağımlı olduğu dönemde ailesi ona resim yapması için tuval ve boya hediye etti. Frida'nın macerası aslında tam da bu sıralarda başlamış oldu.

”Bir defa, seçme şansım yoktu. Ve aslında pek de önem vermeksizin resim yapmaya başladım." diyecekti Frida.

Resme acılarını hafifletmek için başladı. Kendisini görebilmesi için annesi yatağının üstüne bir ayna koydurdu. Frida sürekli yüzleşmek zorunda kaldığı bu ayna ile ilgili duygularını şöyle aktarıyor:

"Ayna! Günlerimin, gecelerimin celladı ayna. Üzüntülerim kadar acı verici görüntü. Her an parmakla gösterilme duygusu. "Frida, gör kendini." "Frida, kendine baksana." Gizlenilecek gerçek bir gölgelik, saklanılacak kuytu bir yer yok artık, acıya teslim olup derim üzerimde iz bırakmadan sessizce ağlamak için. Her gözyaşımın genç ve pürüzsüz de olsa yüzümde derin bir iz bıraktığını açıkça gördüm. Her gözyaşı yaşamın parçalanışı."

Aynadaki kişi kendisinden çok uzakta ve bir o kadar da yakındı. Onunla yeniden tanışmak için bulduğu bu yol zamanla onu resme daha çok itecekti. O aynaya bakarak otoportreler yaptı. "Böylece bana eziyet edip, her an beni sorgulayacak, az kalsın kimliğimi elimden alacak olan aynadan görüntüyü çaldım.” diyordu Frida. İlk çalışması "Kadife elbiseli otoportresi" oldu.

Frida, bu kazadan sonra yatağa bağımlı hale geldi. Hayatı bir süre korselerle bitmek bilmeyen ameliyatlarla ve doktorlar, hastaneler arasında geçti. Bu süre zarfında 32 kez ameliyat edildi. İki yılın ardından yeniden ayağa kalkmayı başardı. Hayat mücadelesinin ilk turunu kazanmıştı. Resim yapıyor, arkadaşları ile çeşitli partilere katılıyordu. Amacı Meksikalı Michalangelo olarak tanınan ünlü ressam Diego Rivera'ya ulaşmak, onun resimleri hakkındaki fikrini öğrenebilmekti. Sonunda Diego'yla tanışmanın bir yolunu bulduğunda vakit kaybetmeden onu ziyaret etti.



Diego, Frida'nın resimlerinden çok etkilenmişti. Frida ise Diego'ya aşık oldu. Kendisinden yirmi bir yaş büyüktü Diego. İki kez evlenmişti, çocukları vardı. Çapkınlığı ve sadakatsizliği ile tanınırdı. Birçok kişi gibi Frida’nın annesi de evliliğe karşı çıkıyor, aralarındaki ilişkiyi bir güvercin ile filin birlikteliğine benzetiyordu. Hayat bir şekilde ilerledi ve Frida'nın ailesinin tepkilerine rağmen bu çift 21 Ağustos 1929'da evlendi. Düğünlerine aileden sadece babası geldi. Bu, Diego ile yaşayacakları uzun ve fırtınalı aşkın da başlangıcıydı.



Diego, her ne kadar ona aşkı yaşatmış olsa da en büyük acıları yaşatan kişi de yine Diego oldu. Frida, sonraları bu ilişkiyi tanımlamak için Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı cümlelerini kuracaktı. Frida 1931 yılında, evliliklerini resmettiği bir tablo yaptı. San Francisco Kadın Ressamlar Topluluğu’nun yıllık sergisinde sanatseverlerin beğenisine sunulan bu tablo, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.




Diego’nun Frida’nın kız kardeşiyle birlikte olmasının ilişkilerinde büyük yara açtığı söylenir. Frida’nın da farklı kadın ve erkeklerle dahası Meksika’da sürgünde olan ve evlerinde misafir ettikleri Troçki ile birlikte olduğu da yazar kaynaklarda. Bir dönem boşanırlar ancak ayrılık aşklarını bitiremez, yeniden evlenirler.



“Hayatımda geçirdiğim iki ağır kaza var. İlkinde tramvay beni ezip geçti, diğer kaza ise Diego’dur."



Diego ve Frida birbirlerini çok seviyordu ama bu, başkalarıyla birlikte olmalarına engel değildi. Frida 1931 yılında Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray ile tanıştı. Muray, Meksika’da tanıştığı Frida’ya tabiri caizse ilk görüşte âşık olmuştu. İnişli çıkışlı on yıllık bir ilişkinin ardından Muray, Frida’nın Diego’dan kopamayacağını kabullendi. Muray ilişkileri boyunca Frida’nın pek çok fotoğrafını çekti ve belki de Frida’nın en güzel portreleri hep Muray’ın elinden çıkanlar oldu.



Frida Kahlo’nun tablolarının her biri, hayatından bir kesite denk düşer. New York’ta geçirdiği operasyon Frida’ya sağlığına yeniden kavuşacağına dair umut verdi. Ancak Meksika’ya döndükten sonra ağrıları dinmedi. Hem fiziksel hem de mental olarak ağrılarla boğuşan Frida, derin bir depresyona girdi ve “The Wounded Deer” isimli tablosunda kendini geyik vücudunda resmetti. Vücuduna oklar saplanmış bir halde ormanda gezinen bu geyik, Frida’nın içinde bulunduğu ruh halini de gözler önüne serdi. Bu tabloda çaresizlik ve umut bir aradaydı. Kimi eleştirmenler, bu resimde Frida’nın kaderini değiştirme gücü olmadığını anlatmaya çalıştığını söyler.



1944 yılında Frida, kırılan kemiklerinin iyileşmesi için 5 ay boyunca çelik bir korse giymek zorunda kaldı. “The Broken Column” adlı eserinde kendini bu çelik korseyle birlikte resmetti.



Diego ile Frida yeniden ilişkilerinde dikiş tutturamamış ve ayrılmışlardı. Ayrılığın acısı öyle büyüktü ki, Frida’nın elinde bu acıyı hafifletmenin tek bir yolu vardı; resim. Frida, “Two Fridas” adlı tablosunda, o dönem yaşadığı ikilemi, öfkeyi aynen ortaya koymuştu. Tabloda yer alan iki kadın, Frida’nın iki halini sembolize ediyordu. Sağdaki kadın daha geleneksel bir kıyafet içindeydi ve elinde Diego’nun çocukluk resmini tutuyordu. Soldaki kadın daha Avrupai bir kıyafete sahipti. Kadınlar birbirine kalpten bağlıydı. Soldaki kadın elindeki makas ile kalbinin kanamasını durdurmaya çalışıyordu ama elbisesi kana bulanmıştı bile. El ele tutuşmuş, oturdukları yerden bizlere bakan bu kadınların tek dostu, yine kendileriydi.



Picasso, Frida ile ilgili "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz." yorumunu yaptı.


1950’li yıllara gelindiğinde sağlık durumu daha da kötüleşmişti. Omurgasındaki sorunlar nedeniyle 9 ay hastanede yattı. 1953 yılına gelindiğinde hayat Frida için pek de cömert sayılmazdı.

Sağlık sorunları yaşarken de, kocasıyla olan fırtınalı ilişkisinde de, mutlu günlerinde olduğu gibi resim yapmaya devam etti Frida. Yurtdışında sergiler açmış bir ressam olarak ülkesindeki ilk sergisini o yıl gerçekleştirebildi. O dönem yataktaydı ve kesinlikle çıkmaması gerekiyordu. Ancak Frida’nın, kendi ülkesindeki ilk sergisinin açılışını kaçırmaya hiç de niyeti yoktu.

Madem yataktan çıkamıyordu, o halde yatağı ile sergiye giderdi. Aynen öyle yaptı. Öyle de güçlü, öyle de inatçı idi. Ancak birkaç ay sonra sağ bacağını kaybetti.



Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde henüz 47 yaşındaydı. Geride 55’i otoporte olmak üzere 143 tablo bıraktı. Öldüğü yıl yaptığı “Yaşasın Hayat” isimli bu tablo, onun hayata bakışını özetler gibiydi. Onun ölümünden sonra aklımızda şu sözleri kaldı :

"Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım."

BONUS 1:


İşte karşınızda gerçek Frida!


BONUS 2:


Frida'nın insanın psikolojisini zorlayan hayatı, film oldu. Filmin başrolünde Salma Hayek ve yönetmen koltuğunda da Julie Taymor vardı. Şiddetle önerimdir, izleyiniz!


BONUS 3:

" AŞK VE ACI "



Eğer Frida'yı daha yakından ve kendi anlatımıyla tanımak istiyorsanız bu kitap tam size göre!


Yazımı sadece bu kitaba dayanarak yazdım. Burada alıntı yaptığım neredeyse tüm sözler de bu kitaptan alıntıdır. Kitapta Frida'nın daha birçok kendi hakkında konuşmalarına, hayatı boyunca yazdığı mektuplara ve günlüğüne ulaşabilirsiniz.



Bu kitap Frida'yı bu kadar yakından ve onun ağzından anlatımıyla tanıyabilmek için tek şansınız olabilir. Tavsiyemdir, okuyun okutturun !



Sizlere Frida'nın bir sözü ile veda etmek istiyorum:

"Bu bitmek bilmez can çekişmekten ibaret olan yaşamımla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Ben uçmak isteyip de uçamayan bir kuş gibiydim."


Umarım sen uçmak istediğin her yere uçabilen bir kuş olursun sevgili okur. Kalbinden uçmak isteyip uçamamış bir kuş olan Frida'nın sevgisini eksik etmemen dileğiyle, iyi okumalar.


UNUTMADAN ŞU BONUSU DA EKLEYEYİM ŞURAYA :


BONUS 4:

Biraz da gülelim :))




287 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Mail listemize katılın

Tüm gelişmelerden haberdar olun

E-posta

bottom of page