top of page

EĞİTİM GÜNLÜKLERİ HAFTA: 1

  • Dmt Krhn
  • 23 Mar 2021
  • 5 dakikada okunur

Merhaba herkese. Perşembe günleri olmak üzere bir eğitime başladım. Bu eğitimde psikoloji ile ilgili her anlamda bilgi veriliyor. Ben bu eğitimi psikoloji lisans eğitim hayatım boyunca öğrendiğim bilgilerin genel bir tekrarı olarak görüyorum ama sadece bu da değil. Lisans eğitim hayatım boyunca öğrendiklerimin derinleştirilmesi ve daha detaylandırılması olarak görüyorum. Bu eğitimlerde psikodinamik terapi ile başlayıp zamanla diğer ekollere de değinerek uzun bir süre devam edeceğiz. Bu imkandan ben faydalanabiliyorken sizler de elimden geldiğince faydalanabilin istiyorum. O yüzden eğitim sırasında aldığım küçük küçük notları burada "Eğitim Günlükleri" adı altında paylaşmayı düşünüyorum. Her hafta pazar günü o haftanın eğitim notlarını yayınlayacağım.

Bu günlüklerin psikoloji öğrencisi olan herkese faydalı olacağını umut ediyorum, mezunlar için ise bir genel tekrar gibi olacağını düşünüyorum. Bu kadar açıklama sanırım yeterli, hazırsanız başlayalım. :)


NOT: Buradaki bilgileri daha çok kapsül bilgiler gibi düşünebilirsiniz ayrıca bu bilgiler eğitim anında aldığım notlar oldukları için her detayı yazamayabiliyorum. Zamanla sistemimi oturtacağımı düşünüyorum.




-Destekleyici terapi, psikanalizin aksine psikodinamik terapi gibi haftada 1 seans olmak üzere düzenlenmiştir. Gerektiğinde bu terapiler hastanın ihtiyacına bağlı olarak haftada 2'ye çıkabilmektedir.


-Freudyen terapi ekollerinde hasta ile terapist arasında bir bağ oluşması beklenir bu bağ oluştuktan sonra hastanın davranışları oluşan bu bağlam içerisinde yorumlanır.

Klein'cı terapi ekollerinde ise daha ilk seanstan itibaren hastanın verdiği bilgilerden, terapi sırasındaki davranışlarından yorum çıkartılır ve bunlar da o ilk terapide hastaya aktarılır.


-Nesne İlişkileri Kuramı'na göre tedavici bir insandır, bu haliyle hastanın hayatında yeni bir nesne olarak var olur. Bu yeni nesne olarak var olma durumu, hastanın geçmişini - geçmişteki nesneler ile olan ilişkilerini tedaviciyle olan ilişkisine yansıtmasından sonra ortadan kalkar. Bu noktadan sonra hasta, hayatındaki önemli kişilerle olan ilişkilerini tedaviciye yansıtır ve bu ilişkiler terapi odasında tezahür eder.


-Nevroz, bir bakıma normal insan problemleridir. Normal insanların gündelik hayatlarında çeşitli korkuları ve endişeleri vardır. Psikanaliz ise bundan yıllar yıllar önce bu nevrozları çözmek amacıyla oluşturulmuştur.


-Histeri, cinsellik yaşamakta zorlanan kadınlardan oluşan gruptur. Bu kadınlar cinsel dürtülerini yaşayamazlar. Bu bir çeşit ruhsal sorunların beden üzerinden ifade edilmesi durumudur aslında. Bu hasta grubu Freud tarafından ilk olarak Hipnoz ile tedavi edilmeye çalışılmıştır. Daha sonra ise hipnoz tekniğinin yerine Serbest Çağrışım'ı koyarak hipnoz ile bilinçaltına direkt ulaşmaya çalışmak yerine serbest çağrışım gibi bilinçaltının bilince tezahürlerini görerek tedavi etmeye çalışmıştır.


-Borderline kişilik patolojisine sahip hastalar genel olarak tedavi ortamında tedaviciyle olan sınırları aşmak isterler, bu sınırlara uymak onlara zulüm gibi gelir. Bu sebeple de aradaki sınırları her defasında aşmaya çalışarak tedaviciyi zor durumda bırakabilirler. Genelde kendinden beklenenleri yerine getirmezler. Bu nedenler dolayısıyla ise hasta tedaviciyi kendinden soğutur, bu şekilde tedaviden kurtulmaya çalıştığı yorumu da yapılabilir. Bu noktada ise kontr-transerans önem kazanmaktadır. Tedavicinin borderline kişilik patolojisine sahip olan kişiler karşısında doğru noktada durması ve hastanın kendisini zorladığı yerleri görebilip anlayabilmesi adına kontr- transferans önemlidir.


-Borderline kişilik patolojisiyle günümüzde eski çağlara göre daha sık karşılaşılmaktadır. Bunun sebebi olarak ise günümüzdeki aile sisteminin sağlam olmaması sebep gösterilebilir.


-Anna Freud, eşcinsel olduğu söylenmektedir. Bunun temelinin annesiyle olan ilişkilerine dayandığı söylenebilir. Annesinin istemediği ve hiç bir zaman da ilgilenmediği bir kızdır Anna. Bundan dolayı Anna'nın eşcinsel olup bir kadınla birlikte olması annesinin bıraktığı boşluğu başka bir kadınla doldurmaya çalışmasının sonucu olarak yorumlanabilir. Bir diğer ihtimal ise annesinin yokluğu nedeniyle babası Freud kızıyla çok vakit geçirmeye çalışmış ve hatta kızının psikanalizini dahi kendi yapmıştır. Bu durumda Anna'nın babasına yönelen dürtülerinden kaçınabilmek adına kadınlara yöneldiği ve böylece annesinin gazabından kurtulmaya çalıştığı da yapılabilecek bir diğer yorumdur.


-Bebek, bu dünyaya geldiğinde cehenneme gelmiş gibi olur. Çok büyük bir anksiyeteye sahiptir. Çocuğu içine düştüğü bu cehennemden ancak anne kurtarabilir. Bebek ile ilgilenir, onun isteklerine karşılık verir böylece bebeğin azabı ve anksiyetesi azalmış olur. Bunun sonucunda ise bebek anneye bağlanır.

Biz insanlar doğuştan bağlanma ihtiyacı ile doğmayız ancak bizim içine düştüğümüz durum bunu gerektirir.

Annenin sahip olduğu özellikler ise bağlanmayı etkiler. Bağlanmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği annenin özelliklerine bağlıdır.


-Klasik psikanalize göre, bir kadının arkadaşının hamile kaldığını öğrenince düşüp bayılması durumu bu kadının dürtülerinin hala babasında olduğunun göstergesi olabilir. Bu sebeple de arkadaşının hamile olduğunu duymasıyla arkadaşının babasıyla birlikte olduğunu imge eder. Bu imge sonucunda ortaya kendi babasına yönelmiş olan dürtüleri ortaya çıkar, Bu dürtüleri benliği ile uygun olmadığı için ise benlik kendini kapatır ve bayılma gerçekleşir.


-Dürtü, insanların birbirlerine yönelebilmelerini sağlayan durumdur. Saldırganlık dürtüsü azalır ama libidinal dürtüye olan baskısı devam eder. Dürtü başlangıçta yemeye, dokunmaya, tutmaya ve etrafında ne varsa ona sahip olmayı isteyen bir enerjidir.


-Bebek anneden enerji aldıkça öfkesi ile libidinal dürtüsü ayrışmaya başlar. Zamanla bebeğin içinde kötü enerji kötü anneye, iyi enerji iyi anneye atfedilir. Bebek doğuştan bu durumla doğmaz. Freud ve Klein'ın bahsettiği bu yıkıcı enerji haset enerjisi olarak tanımlanabilir.


-Bebek eğer anne ile sağlıklı bir bağlanma gerçekleştirdiyse ve ilişki kurabildiyse, dikkatini bir konuya aktarabilen ve öğrenebilen bir kişilik geliştirir. Bu sayede bebeğin içinde pozitif bir enerji doğar. Bu pozitif enerji kişiliğin ilerleyen zamanlarında cinselliğin oluşabilmesi için oldukça gereklidir.


-Bir kişinin sahip olduğu haset enerjisi çok yüksek ise kişinin içindeki öfke de o derecede yıkıcıdır. Kişi içindeki bu yıkıcı öfkeyi çevresindeki yakınlarına yansıtmamak amacıyla başka birtakım durumlara başvurabilir. Bu durumlardan birisi ise, bu yıkıcı öfkenin bir grup insana yansıtılmasıdır. Irkçılık, cinsiyetçilik bunlara örnek olarak verilebilir. Savaşlar da bu tür yıkıcı öfkenin yansıtılması durumudur.


-Narsisistik ihtiyaçla yapılan davranışlar genellikle bir süre sonra kişiye hatta karşısındakine sıkıcılık verebilmektedir. Bunun çözümü ise bu durumların sevgi enerjisiyle yapılmasıdır. Sevgi enerjisiyle yapılan davranışlar, işler daha verimli olur. Bu yüzden sevgi enerjisi, bir insanın sevebilmesi ve sevilebilmesi sanıldığının aksine çok önemlidir.


-İçimizdeki bebek, bütün dürtülerimizin kaynağıdır. Her istediği hemen olsun ister eğer olmazsa da yakıp yıkmak ister. Bu ise toplum içinde istenmeyen ve onaylanmayan durumlara neden olur. İçindeki bebek ile hareket eden kişiler genelde toplum içinde hep konuşmak, herkesin onu dinlemesini ve ona bakmasını ister. İçimizdeki bebeği dengelemeye ve toplum içinde daha yaşanılabilir hale getirmeye uğraşan iki yapı vardır: Ego ve Süperego. Eğer bir kişinin ego ve süperegosu gelişmemiş ise bu kişinin içindeki bebek doğrultusunda hareket ettiği görülür. Genel olarak yüzeyselleşmiş ya da antidepresan kullanan kişiler içlerindeki bebek ile olan ilişkilerini kesmiş durumdadırlar. Bu yüzden de dürtülerinden uzaklaşmışlardır.


-Yineleme Takıntısı: Bebeklerde görülen bir takıntıdır. Bir bebeğe karşı yaptığımız davranışların bebek tarafından tekrar tekrar arzulanması durumudur. "Kucağa alma alışmasın" sözünün aslı buradan gelmektedir. (Bu görüşün saçmalığını yeri geldiğinde vurgulayacağım.) Bebeğinizi kucağınıza alırsanız bunu devamlı olarak isteyecektir, eğer onunla oyun oynarsanız bunun da tekrarlanmasını isteyecektir...


-İçimizdeki dürtüsel içeriğe karşı geliştirilen savunma mekanizmaları vardır. Terapi esnasında genelde serbest çağrışım tekniği kullanılmaktadır. Bu teknik hastanın terapi esnasında aklına gelen her şeyi hiçbir engellemeye veya düzeltmeye gerek duymaksızın sayıp dökmesini içerir. Ancak serbest çağrışımda bazen duraklamalar yaşanır. Bu duraklamaların sebebi ise kişinin dürtülerinin açığa çıkacak olması ancak bunu savunma mekanizmaları ile geriye atması durumudur. Gerçek materyalin ortaya çıkabilmesi için ilk olarak bu savunma mekanizmalarının yorumlanması ve anlaşılması gerekir. Hasta bu savunmalarını gördükçe çağrışımlarını durdurmaktan vazgeçer.


-Terapide terapistin hastayı anlaması oldukça önemlidir. Terapist, hastayı anladıkça ve hasta anlaşıldığını hissettikçe kendisi de kendini anlamaya başlar.


-Dürtüsel olan çağrışımlar bilinçaltına atılır. Rüyalarda dahi bilinçaltına attığımız bu dürtülerin sansürlenerek ortaya konulduğunu görürüz. Bu sansür ile dürtülerimiz benliğimizin kabul edeceği şekilde ortaya konulur.


-Aşk ilişkisi her insan için bir avantajdır çünkü gelişmeye olanak sağlar. Yüzeyselleşen her ilişki sıkıcı olmaya mahkumdur. Ancak zaman geçirilen ve birbirine yatırımı olan iki kişinin ilişkisinde zamanla transferans ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir kadın erkek arkadaşıyla olan ilişkisinde erkek arkadaşını ilk olarak babasıyla yakınlık arttıkça ise annesiyle karıştırır hale gelir. Bu durumun çözümü ise öncelikle aile ve aile üyeleriyle olan sorunların çözülmesiyle mümkün olacaktır.


-Transferans terapi ortamında oldukça önemli yer tutmaktadır. Terapi odasında terapist ve hasta arasında güncel ve aktif bir ilişki varken hasta kendi geçmişindeki ilişkilerini yansıtmaya başlar. Terapisti anne-baba vb. kişiler ile karıştırmaya başlar. Bu durumda ise terapistin hastayla olan ilişkisinin onun annesiyle mi yoksa babasıyla mı olan ilişkisinin bir tekrarı olduğunu anlaması gerekmektedir. Transferans ile hastanın da adını koyamadığı birçok durum direkt olarak terapiste yansıtılır. Bu sayede aslında terapide asıl bilginin anlatılardan değil de transferanstan alındığı görülür.



Bir yazımızın daha sonuna geldik, umarım sizler için bilgilendirici bir yazı olmuştur. Geleneği bozmayıp karikatür ile sonlandıracağım yazımı. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, o zamana kadar sevgiyle-saygıyla-delilikle ve karikatürlerle kalın. Hoşça kalın.





2 Comments


Mustafa Adr
Mustafa Adr
Mar 23, 2021

Merhaba, hukuk okuyorum ancak özellikle psikoloji ve felsefe alanında okuma yapmayı seviyorum, bu notlar güzel ancak mezun olup notları elinde olan özellikle psikoloji mezunu arkadaşlar varsa, mail adresimden ulaşırlarsa sevinirim, bunun için para da verebilirim emeğinizin karşılığı olarak. (Etik anlamda doğru değilse kusura bakmayınız)

Like
Mustafa Adr
Mustafa Adr
Mar 23, 2021
Replying to

sari82298@gmail.com

Like

Mail listemize katılın

Tüm gelişmelerden haberdar olun

E-posta

DEMET KARAHAN

deliliği yaşam tarzı olarak benimsemiş bir psikoloji öğrencisi

bottom of page