top of page
  • Dmt Krhn

SANA GÜL BAHÇESİ VADETMEDİM

Güncelleme tarihi: 13 Ara 2018

Herrrrkese yeniden merhabalar. Muhteşem bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu yazımda "Sana Gül Bahçesi Vadetmedim" kitabını kendimce yorumlayacağım. Beni zorlayan yorumlardan biri oldu, umarım uğraştığıma değmiştir. Hadi başlayalım. :)




Bu kitap genel olarak 16 yaşında bir genç kız olan Deborah'ın şizofreni ile olan mücadelesini ve öyküsünü ele alıyor.

Deborah, gerçek dünya ile kendi yarattığı ve "YR" adını verdiği dünya (krallık desek daha doğru olur) arasında sıkışıp kalmış durumdadır. Genç kız bu iki dünya arasında bocalamakta, zaman kavramını dahi unutmakta, dünyayı hiçliğe gömülmüş şekilde görmektedir.

Hem bu iki dünya arasında sıkışmış olmak hem de onu bu sahte krallığı kurmaya iten gerçek dünyada ki zorlayıcı sebepler onun intiharına sebep olmuştur. Bu intihar onun akıl hastanesine yatmasının fitilini ateşlemiştir. Kitabımızda işte burada, Deborah'ın anne ve babasıyla birlikte akıl hastanesine giderken geçirdiği yolculuk sırasında başlıyor.




Deborah hastalığı ve yaşadığı sorunlar nedeniyle annesinin deyimiyle " içi... içi ölesiye tükenmiş bir insan" haline gelmişti.


Genç kız sürekli olarak gerçek dünyadan kaçıp kendi kendine yarattığı ve Yr adını verdiği krallığına sığınıp burada ki tanrılar ile vakit geçiriyordu.

"Yr tanrıları koruyucu ruhlardı sanki; dünyanın dışına çıkıp buluşabileceğim güleç yüzlü, olağanüstü varlıklardı. Ama daha sonra bir şeyler değişmiş, Yr bu güzellik ve koruyuculuk kaynağından bir korku ve acı kaynağına dönüşmüştü. Artık Yr'nin tek kanıtı acımasızlığıydı." diyor Deborah.

Genç kız sadece bununla kalmıyor, kendi kurduğu bu krallık ile ilgili gerçek dünyaya bilgi sızdırdığı vakit gizli yeri açığa çıkartıp hem kendinin hem de iki dünyanın birden sonsuza değin yok olmasına yol açabileceğini düşünüyordu.





Deborah tüm bu yaşadıklarına rağmen yaşama arzusu ile doluydu. Onunla ilgilenen ve ondan sorumlu olan Dr. Fried, Deborah ile yaptığı ilk görüşmeden itibaren genç kızın içindeki yaşama arzusunun ve gücünün farkına varmıştı.

Dr. Fried, Deborah'ın annesi Esther'e Deborahla intihar ile ilgili konuştuklarını anlatırken şöyle söylüyor:

"Ona kanı neden lavaboya akıtmadığını sordum. O da bana çok ilginç gelen bir yanıt verdi. Kanın çok uzaklara gitmesini istemediğini söyledi. Anlıyor musunuz, o kendince aslında intihara kalkışmadığının, yalnızca yardım çağrısında bulunduğunun bilincindeydi. Suskun ve şaşkın bir insanın çağrısıydı bu."





Bu kadar yaşama arzusu ile dolu olmasına ve intiharı bile bir yardım çağrısı niteliği taşımasına rağmen Deborah hastalığı o kadar benimsemiş ve onunla yaşamaya alışmıştı ki Dr. Fried'in deyimiyle "Hastalığı ayaklarını bastığı tek sağlam zemin" haline gelmişti. Çünkü Deborah durmadan Yr karanlıklarının belirsizliğine ve duyumsamazlığına sığınıp gerçeklerden kaçmaya çalışıyordu.




Peki ne olmuştu da Deborah böyle olmuştu ?

Genç kızın bu durumda olmasının sadece bir nedeni yoktu elbette. İşte kitabın devamında da Deborah'ın bu hastalığa yakalanmasında rol oynayan etkenler, yaşantılar, aile ilişkileri, çocukluk yaşantıları bir bir günyüzüne çıkartılıp aydınlatılıyor ve Deborah'ın da bunların farkına varıp iyileşmesi sağlanmaya çalışılıyor. Ben bu etkenlerden, yaşantılardan burada bahsetmek istemiyorum çünkü sizin Deborah'ı bu hale getiren etkenleri, yaşantıları kitabı okurken Deborah ile aynı anda farkına varmanız gerektiğini düşünüyorum. :)





Kitap buraya kadar anlattığım kadarıyla şizofreni hastası bir insanın iç yaşantısını anlatması dışında akıl hastanelerinin durumunu, orada ki hasta dinamiklerini, hatta akıl hastanesi kültürünü anlatması ve bizleri bu açıdan da bilgilendiriyor olması nedeniyle sizlere özellikle psikoloji, pdr öğrencilerine çok faydalı olacaktır.


Toplum, şizofreni ve diğer akıl hastalıklarından (yanlış bilgilerinden veya bilgisizlerinden ötürü) korkabiliyor ve bu hastalıklara karşı önyargı oluşturabiliyor. Kitabın içinde yer yer bu durum da ince dokundurmalarla eleştiriliyor. :)




Ayrıca bu kitap, sadece şizofreni hastasının iç yaşantısını anlayabilmemize, akıl hastanelerinin durumunu görebilmemize olanak sağlamıyor, ayrıca şizofreni hastalığına sahip bir bireyin içinde bulunduğu durumun ailesine ne gibi etkileri olduğunu, aile üyeleri üzerinde ne gibi izler bıraktığını yansıtması açısından da bizlere birçok bilgi sağlıyor.




Şimdi sıra sizinle kitapta beğendiğim bazı bölümleri paylaşmaya geldi. :)


- Bazen, diye düşündü Dr. Fried üzgün üzgün, dünya birtakım kurumlarında bulunan insanlardan çok daha hasta oluyor.


- "Dünya ahmaklarla dolu. O yer niye farklı olsun ki?"


- Bütün hasta insanlar, denetleyemedikleri güçlerinden nasıl da korkuyorlar! Nedense, yalnızca insan olduklarına, yalnızca insan boyutunda bir öfke duyduklarına bir türlü inanamıyorlar!


- "Benim hastalığım... ağzına kadar dolup taşmış bir bardak, senin küçücük damlan taşan kısmın içinde çoktan eriyip gitti."


- Gizlenmek isteyen kişi, unutma, çarpıtma ya da başka bir olay uydurma yöntemlerine başvurabilir. Bunların hepsi, acı verebilecek bir gerçekten kaçma yöntemleridir.


- "Deliliğin ne olduğunu keşfettim." dedi Deborah ve büyük bir korkuyla, deliliğin sınırsızlığını, gücünü ve yarattığı dehşeti hatırlayıp başını salladı. "Gerçekten olağanüstü bir şey. Evet, kesinlikle olağanüstü bir şey." ( DELİDEN NOT: Ben aylardır her yazımda bas bas bağırıp söylüyorum bunu Deborahçım, girip bir baksaydın yazılarıma anlamakta bu kadar geç kalmazdın. -.- )


- Gurur sanki her gün yapılan bir şeymiş gibi, soylu bir biçimde üzüntüden ölme yetisi anlamındaydı.


- "Adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?"


- "Bak dinle beni" dedi Furi. "Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim... ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim."


- "İnsanlar karşı ateşler yakarlar, bir yangını söndürmek için bir başka yangın çıkarırlar."





Ben bu kitaba okumak için psikolojik kitaplar arayışında olduğum zaman rastlamıştım, iyi ki rastlamışım diyebilirim. Bir şizofreni hastasının iç dünyasını görebilmek ve anlayabilmek açısından bu kitabı öncelikle psikoloji ve pdr öğrencilerinin daha sonra ise bu konulara merakı olan herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Umarım yorumum kitap hakkında bir fikir oluşturabilmenizi sağlamış ve yazımı zevkle, sıkılmadan okumuşsunuzdur.


Bir yazının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz, hepinizi gözlerinizden öpüyor çok delilik yapmamanız konusunda uyarmak istiyorum. Kendinize çok iyi bakın, bir sonraki yazıda görüşmek üzere hepinize iyi delirmeler. :))


Unutmadan karikatürümüzü de bırakalım şuraya ve geleneği bozmayalım :))



693 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Mail listemize katılın

Tüm gelişmelerden haberdar olun

E-posta

bottom of page